Paşaların istifasıyla yeni bir döneme girildi ülkemizde. Kimisine göre ülke normalleşiyor, demokratikleşiyor, kimisine göre de Türk Ordusu ve Paşaları onurlu bir davranış göstererek kendilerine yapılan saldırılara karşı bu şekilde gerekirse kendi koltuklarını da bırakarak karşılık verebileceklerini gösterip planları bozmuşlardır.
Açıkçası ben iki yoruma da katılmıyorum. Sebebi ise bu ülkeyi yönetenlerin ve halkın demokratikleşme gibi bir arzusu olduğunu düşünmediğim gibi Türk Askeri’nin başına çuval geçirildiğinde susan, tepki vermeyen, Kandil’i BBG evi gibi gözetliyoruz dedikten kısa bir süre sonra karakolları baskına uğrayan Türk Ordusu’nun Paşalarının verilen tavizlerden sonra edilen istifasının da Türk Ordusu’na artı bir şey kazandıracağını düşünmüyorum. Nasıl normalleşme, demokratikleşme yalanları ile ülke BOP çerçevesinde idare ediliyorsa, zamanında birilerinin çocukları olarak darbe yapan TSK’nın tohumlarını attığı Türk İslam Sentezine, cemaatlere ve Paşaların emekliliklerinde çalıştıkları holdinglere baktığımızda bu devlet üzerinde oynanan oyunların parçası olanların ortak paydalarının çok fazla olduğunu anlayabiliriz.
82 Anayasasıyla atılan Türk İslam Sentezi’nin sonuçları olan bugünkü siyasi tablolardan ders çıkarması gerekenler Cumhuriyetçi, Ulusalcı ve Solcu sivil güçlerdir. Kapitalizmin dünyaya hakim olma sürecinde iç çekişmelerden ötürü başarısız olan, bir araya gelemeyen bu güçler egemen güçlerin ekonomik, kültürel ve psikolojik saldırılarına karşılık verememişlerdir. Egemen güçlerse hakimiyetlerini kurmak istedikleri ülkelerde kullanabilecekleri her türlü yöntemi denemişler, karşıt grupları dahi kendi politikaları doğrultusunda yönlendirmeyi başarmışlardır.
Bu karşıt grupların başında gelen cemaatler de ‘düşmanımın düşmanı dostumdur’ anlayışıyla hareket ederek memleket içinde papaz elbisesi giymek de dahil her yol mübah anlayışıyla hareket etmişlerdir.Bunlara örnekler vermek gerekirse;
Kazım Karabekir’in kızı Timsal Hanımefendi’yi televizyonlarına çıkarıp babasının Atatürk ile anlaşmazlıkları konusunda ağzından olumsuz laflar almaya çalıştılar. Kazım Karabekir’in evinde çarşaflı hizmetçi bile istemediğini, Atatürk’ün kendisini çağırdığı haberi geç gelince gider miydin sorusuna ‘Atatürk çağırınca gidilir’ cevabını sakladılar!
Mehmet Akif Ersoy’u Cumhuriyet karşıtı gibi gösterip; İstiklal Zafer’ine 'nasıl inandın?' sorusuna verdiği ‘Başımızda ki adamı kim görse inanırdı’ cevabını göz ardı etmeye çalıştılar.!
Çerkes Ethem ile ilgili onlarca kitap yazdılar ve program yaptılar, tıpkı diğer 150’likler listesindekiler gibi. Ancak ne affedilmelerinden bahsettiler, ne de o kişilerin ihanetlerinden, zafiyetlerinden.
Sevr’e Barış Planı, Haçlı Seferlerine Barış Seferi diyenler İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetirlerken, sanki 12 adayı düşmana O vermiş gibi eleştirirlerken Lozan’da ki, Kurtuluş Savaşı’nda ki kahramanlıklarını, 2. Dünya Savaşı’nda ki denge politikası sonucunda savaşa girmeme başarısını anlamak istemediler.
28 Şubat sürecinde tv ve gazetelerinden eksik etmedikleri Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’u Ergenekon sürecinde gazetelerinde yazmasını engelledikleri gibi tv’lerine çıkarmayı da unuttular!
Taşeron firmalara peşkeş çektikleri madenlerde güvenlik önlemlerinin yetersizliğinden ölenler için ‘kader’ mazereti arkasına sığındıkları yetmemiş gibi bu kazaların askerlerin tutuklanmaları ile ilgili olduğunu iddia edecek kadar akıl süzgecinden peynir gemisi geçirmeye çalıştılar!
‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ anlayışlarına uygun ve akıldışı önermelerden oluşan bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bugüne baktığımızda ise istifalar sonrasında yaptıkları yorumlar ile cemaatin ya da cumhuriyet düşmanlarının henüz maç bitmediğinden hiçbirşey kazanmadığını sadece attıkları bir golün sevincini yaşadıklarını söyleyebiliriz. Gerçeklerin açığa çıkma gibi bir alışkanlığı olduğu için mübah gördükleri yalanlarla ördükleri ağlara attıkları goller onlara hiçbir zaman hiçbir şey kazandırmayacaktır. Ki o golleri de okyanus ötesi teşviklerle şike yaparak attıklarından ne bu dünya da kazanmaları mümkündür ne de öteki tarafta...!
Oğuz Kemal Özkan
www.oguzkemalozkan.com
5 Ağustos 2011 Cuma
26 Mayıs 2011 Perşembe
AKP’NİN ‘41 KERE MAŞALLAH’ LIK YALANLARI
‘Milletimiz ileri bir demokrasi hayal ediyordu’ yalanıyla başlıyordu AKP’nin gazetelere verdiği tam sayfa reklamı.
‘Darbesiz, şaibesiz, eksiksiz tam bir demokrasi hayal ediyordu.’ şeklinde devam ediyordu.
Yalandı çünkü, 12 Eylül Anayasası’na yüzde 91 evet veren, partilerin ‘Genel Başkan’ sultası altında yönetilmesine olanak sağlayan siyasi partiler yasasını değiştirmeyen, yüzde 10 barajını düşürmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen, Kenan Evren’in avukatını milletvekili yapan bir partiyi iki dönem iktidar yapmakla, milletimizin ne kadar ileri demokrasi hayalleri kurduğunu görüyorduk!
‘Tam demokrasi hayali gerçek oldu’ vurgulaması yapılan bu ilan, kendinize ‘acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum’ sorusunu sormaya zorluyordu.
Ardından diğer sıralanan yalananları okurken, Goethe’nin 'Hiçbir gerçek, onu görmemeye çalışmaktan daha acı verici değildir.' sözü aklıma geliyor.
‘Darbesiz, şaibesiz, eksiksiz tam bir demokrasi hayal ediyordu.’ şeklinde devam ediyordu.
Yalandı çünkü, 12 Eylül Anayasası’na yüzde 91 evet veren, partilerin ‘Genel Başkan’ sultası altında yönetilmesine olanak sağlayan siyasi partiler yasasını değiştirmeyen, yüzde 10 barajını düşürmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen, Kenan Evren’in avukatını milletvekili yapan bir partiyi iki dönem iktidar yapmakla, milletimizin ne kadar ileri demokrasi hayalleri kurduğunu görüyorduk!
‘Tam demokrasi hayali gerçek oldu’ vurgulaması yapılan bu ilan, kendinize ‘acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum’ sorusunu sormaya zorluyordu.
Ardından diğer sıralanan yalananları okurken, Goethe’nin 'Hiçbir gerçek, onu görmemeye çalışmaktan daha acı verici değildir.' sözü aklıma geliyor.
İlanda ki, ‘Milletimize reva görülen haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar artık yok’ sözleri üzerine, Taşeron firmalara ve 3. Dünya ülkeleri çalışma şartlarına mahkum edilmiş, Tuzla Tersanesi işçileri, Madenciler, Tekel İşçileri, Sözleşmeli öğretmenler, haksız hukuksuz suçlamalar yapılarak gururuna yediremeyip intihar eden Albay Ali Tatar, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve intihar eden Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı, Ergenekon’un kasası olduğu iddia edilen beş parasız kanserden ölen Kuddusi Okkır, telefonlara şehven yüklemeler, sınavlarda şifrelemeler, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı’nı hakkındaki iddialara dayanarak soruşturmanın selameti açısından görevden alırken, Kayseri’de, Elazığ’da, Ankara’da farklı uygulamalar yapılması, Şaban Dişli, Kemal Unakıtan, Hilmi Güler ve son olarak Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın Kürşat Tüzmen’in bakanlığında 7 ayrı yolsuzluk yapıldı açıklaması gibi gerçekler geliyor aklıma…
‘Artık halkına buyuran değil, hizmetine koşan bir devlet var.’ sözleri üzerine, Başbakan’ın çiftçiye ananı al git, dini holdinglerin mağduru gurbetçi vatandaşı ‘parayı verirken bana mı sordunuz’ , diye azarlaması, Sağlık Bakanı’nın kene sokmalarına karşı pantolon paçasını çoraba sokma çözümü, yine Sağlık Bakanı’nın görme engelli vatandaşın ‘çalışma şartlarımızı iyileştirin’ isteğine ‘sana iş bulduk daha ne istiyorsun’ diye cevap vermesi, Başbakan’ın arabasına ‘oha’ diyen, Ankara’da sokakta gitar çalan öğrencileri gözaltına alınması, açlıktan, tren kazalarında, sellerde boğularak ölen insanlar, bakanın ayakkabısını silerek temizlemeye çalışan vali gibi gerçekler geliyor aklıma..
‘Karanlık çetelerin tahakkümü sona erdi’ sözleri üzerine, Savcı Nuh Mete Yüksel’e, Deniz Baykal’a, MHP’li yöneticilere uygulanan kaset şantajları, Bülent Arınç’a Başbakan’a bir türlü nereden ihbar yapıldığı ortaya çıkamayan suikast iddiaları, Haham Tuncay Güney, sahte imzalar, sahte belgelerle karartılan hayatlar, milyonlarca insanın illegal bir şekilde dinlenmesi gibi gerçekler geliyor aklıma..
‘Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçildi’ ve ‘Yargıya demokrasi geldi’ sözleri üzerine, Amerikan şirketi Cargill’e peşkeş çekilen tarım arazisi, Meclis’te milletvekillerine rüşvet veren Başbakan ahbapları, Devlet Bankası’ndan damadın şirketine verilen milyar dolara yakın kredi ile ATV-Sabah’ın satılması, pişman olmadıklarını üstüne basa basa söylemelerine rağmen PKK’lıların ve Hizbullahçıların serbest bırakılması, Başbakan’ın bir sözüyle heykellerin yıkılması gibi gerçekler geliyor aklıma..
‘Artık halkına buyuran değil, hizmetine koşan bir devlet var.’ sözleri üzerine, Başbakan’ın çiftçiye ananı al git, dini holdinglerin mağduru gurbetçi vatandaşı ‘parayı verirken bana mı sordunuz’ , diye azarlaması, Sağlık Bakanı’nın kene sokmalarına karşı pantolon paçasını çoraba sokma çözümü, yine Sağlık Bakanı’nın görme engelli vatandaşın ‘çalışma şartlarımızı iyileştirin’ isteğine ‘sana iş bulduk daha ne istiyorsun’ diye cevap vermesi, Başbakan’ın arabasına ‘oha’ diyen, Ankara’da sokakta gitar çalan öğrencileri gözaltına alınması, açlıktan, tren kazalarında, sellerde boğularak ölen insanlar, bakanın ayakkabısını silerek temizlemeye çalışan vali gibi gerçekler geliyor aklıma..
‘Karanlık çetelerin tahakkümü sona erdi’ sözleri üzerine, Savcı Nuh Mete Yüksel’e, Deniz Baykal’a, MHP’li yöneticilere uygulanan kaset şantajları, Bülent Arınç’a Başbakan’a bir türlü nereden ihbar yapıldığı ortaya çıkamayan suikast iddiaları, Haham Tuncay Güney, sahte imzalar, sahte belgelerle karartılan hayatlar, milyonlarca insanın illegal bir şekilde dinlenmesi gibi gerçekler geliyor aklıma..
‘Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne geçildi’ ve ‘Yargıya demokrasi geldi’ sözleri üzerine, Amerikan şirketi Cargill’e peşkeş çekilen tarım arazisi, Meclis’te milletvekillerine rüşvet veren Başbakan ahbapları, Devlet Bankası’ndan damadın şirketine verilen milyar dolara yakın kredi ile ATV-Sabah’ın satılması, pişman olmadıklarını üstüne basa basa söylemelerine rağmen PKK’lıların ve Hizbullahçıların serbest bırakılması, Başbakan’ın bir sözüyle heykellerin yıkılması gibi gerçekler geliyor aklıma..
‘DGM’ler kalktı’ sözleri üzerine, Özel Yetkili Mahkemelerin kurulması, ‘Yargıya demokrasi geldi’ sözleri üzerine HSYK’ya hala Adalet Bakanı’nın başkanlık yapması ve müsteşarının katılması, HSYK üyelerinin çoğunluğunun Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşturulması, Danıştay’da bir daireye Başbakan’ın teyze oğlu İlkokul Öğretmeninin atanması, Başbakan’ın ‘bir milyar serveti var diyenler’ ve ‘beni görünce ayağa kalkmayanlar’ bedelini ödedi sözleri gibi gerçekler geliyor aklıma…
‘Artık faili meçhuller yaşanmıyor’ sözleri üzerine, CHP’nin faili meçhullerin araştırılması için komisyon kurulması önerisinin reddedilmesi, yandaş medyaya nereden servis edildiği belli olmayan plan ve belgelerle Silivri’ye yollanıp hayatları kararan ve sonlananlar, faili meçhul kişiler tarafından hazırlanan kasetlerle özel hayatlara tecavüzler ve Türk siyasetini bu kasetlerle şekillendirenler gibi gerçekler geliyor aklıma...
‘İfade ve basın özgürlüğü genişledi’ sözleri üzerine, basın özgürlüğünde 196 ülke arasında 112. olduğumuz, tutuklu gazeteci sayısında Çin ve İran’ı geçerek dünyada 1. sıraya yerleştiğimiz, kitapları basılmadan tutuklanan gazeteciler ve maliye denetimleri ile baskı altında tutulan medya organları gibi gerçekler geliyor aklıma…
‘Artık farklılıklarımız bir tehdit değil, bir zenginlik.’ sözleri üzerine, atılan molotof kokteyli ile belediye otobüsünde yanarak hayatını kaybeden lise öğrenci Serap Eser ve ölmesine neden olan sanıkların ‘taş atan çocuklar’ yasasından yararlanması, PKK bayrağı ve Apo posterleri önünde kılınan Cuma namazları, etnik zenginliğin etnik kutuplaşmaya dönüşmesi gibi gerçekler geliyor aklıma…
İlan ‘Tam demokratik Türkiye. Hayaldi, gerçek oldu.’ gibi ‘41 kere Maşallah’ dedirtecek bir sloganla sonlanınca Mevlana’nın çok sevdiğim bir sözü geliyor aklıma;
‘‘ İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu evren yok değildir. Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte. ’’
ve o ilan ‘Şimdi sıra yeni anayasada.Şimdi sıra ileri demokraside.’ ile noktalanırken bende yazımı ‘41 kere Maazallah’ diyerek bitirmek istiyorum!
21 Mayıs 2011 Cumartesi
VAR MI SENİN GİBİSİ
Ata’ya saygı da, durulur muydu hiç sap gibi,
İslam’dı referansı, sözde en üst belirleyici,
Kışla yaptı camileri, taktı koluna paralı askerleri,
Minareyi çalarken kılıfını hazırlayan, var mı senin gibisi!
Millet isterse, laiklikte gidecekti,
Egemenlik için herkes fişlenecekti,
Verilen sözler, iktidar olunca değişecekti,
Hatırla halifeliği getireceğiz diyenleri, var mı senin gibisi!
Demokrasi tramvayına bindiğin gibi,
Çıkardın Milli Görüş gömleğini,
Koydun kafaya anayasayı değiştirmeyi,
Unuttun ilk dört maddeyi, var mı senin gibisi!
Hakkını yedirmem dediğin yetimi,
Satarken Devletin KİT’lerini, Tekelini,
Parklarda ki havuzlarda, yaptın ihalelerini,
İtiraz ettiklerinde, ananı da al git dedin, var mı senin gibisi!
Taşeronlaştırdığın madenlerde yitip giden işçini,
Getirdin kurtarması için komünist Çinlisini,
Havuzlu villalarda yaşamak olsa da kiminin kaderi,
Ne yapalım takdiri ilahi, var mı senin gibisi!
Bir gece de zengin olduk, değiştirdin hesap yöntemini,
Doldurdun pırlantayla, gemicikle enflasyon sepetini,
Sen yaşarken dayanılmaz hafifliğini,
Attın içeri, kanmayan beyinleri, var mı senin gibisi!
Amaçlarına araç ettiğin halkın iradesini,
Kozmik odalarda aradın, muhtaç olduğun kudreti,
Ergenekon’dan yarattın, kalem tutan teröristi,
İşte budur ileri demokrasi, var mı senin gibisi!
Gönlün başkanlığa istese de terfiyi,
Koruduğun barajlarla, bürokratlarından oluşturduğun adaleti,
Gözün görmese de, etrafındaki sefaleti ve dalaleti,
Yüz yılda bir gelir, var mı senin gibisi!
Oğuz Kemal Özkan
İslam’dı referansı, sözde en üst belirleyici,
Kışla yaptı camileri, taktı koluna paralı askerleri,
Minareyi çalarken kılıfını hazırlayan, var mı senin gibisi!
Millet isterse, laiklikte gidecekti,
Egemenlik için herkes fişlenecekti,
Verilen sözler, iktidar olunca değişecekti,
Hatırla halifeliği getireceğiz diyenleri, var mı senin gibisi!
Demokrasi tramvayına bindiğin gibi,
Çıkardın Milli Görüş gömleğini,
Koydun kafaya anayasayı değiştirmeyi,
Unuttun ilk dört maddeyi, var mı senin gibisi!
Hakkını yedirmem dediğin yetimi,
Satarken Devletin KİT’lerini, Tekelini,
Parklarda ki havuzlarda, yaptın ihalelerini,
İtiraz ettiklerinde, ananı da al git dedin, var mı senin gibisi!
Taşeronlaştırdığın madenlerde yitip giden işçini,
Getirdin kurtarması için komünist Çinlisini,
Havuzlu villalarda yaşamak olsa da kiminin kaderi,
Ne yapalım takdiri ilahi, var mı senin gibisi!
Bir gece de zengin olduk, değiştirdin hesap yöntemini,
Doldurdun pırlantayla, gemicikle enflasyon sepetini,
Sen yaşarken dayanılmaz hafifliğini,
Attın içeri, kanmayan beyinleri, var mı senin gibisi!
Amaçlarına araç ettiğin halkın iradesini,
Kozmik odalarda aradın, muhtaç olduğun kudreti,
Ergenekon’dan yarattın, kalem tutan teröristi,
İşte budur ileri demokrasi, var mı senin gibisi!
Gönlün başkanlığa istese de terfiyi,
Koruduğun barajlarla, bürokratlarından oluşturduğun adaleti,
Gözün görmese de, etrafındaki sefaleti ve dalaleti,
Yüz yılda bir gelir, var mı senin gibisi!
Oğuz Kemal Özkan
20 Mayıs 2011 Cuma
CHP’NİN ‘41 KERE MAŞALLAH’ LIK PROJELERİ
En çılgın denilen projenin bile 3 gün konuşulduktan sonra bir kenara atıldığı ülkemizde, doğal olarak seçim meydanlarında projelerden çok, siyasetçilerin birbirlerine söylediği sözler daha çok ilgi çekiyor. Her ne kadar kimsenin hoşuna gitmese de.!
Bu seçim döneminde partiler, hem hedeflerini büyük koydular hem de bu hedefleri, Cumhuriyet’in 100.yılına işaret ederek ne kadar büyük düşündüklerini ortaya koymaya çalıştılar.! Her ne kadar, bu yaklaşım gerekli takdiri ve ilgiyi görmese de!
Miting meydanlarında pek konuşulmayan, CHP’nin çok önemli projelerine geçmeden önce, hafta sonu oynanan Sakaryaspor-Kocaelispor maçında yaşanan ilginç olayı hatırlatmak istiyorum. Yıllardır, iki komşu ilin futbol takımı arasında yaşanan rekabet meşhurdur. Bu rekabet, maçta 4-1 lik sonuç yakalanınca, Sakaryasporlu taraftarların, Kocaeli’nin plakasına atıfta bulunarak ’41 kere maşallah’ tezahüratı yapması üzerine, Kocaelisporlu bir oyuncunun kendi kalesine bilerek gol atmasıyla 5-1 lik bir skorla sonuçlandı!Her ne kadar, ligin son maçında yaşanan bu ilginç olay, Kocaelispor’un ligde yediği toplam gol sayısını 41 yapmaktan kurtarmasa da!
Bu maçta yaşanan olayın, konumuzla alakası olmadığını düşünebilirsiniz. Amacım, sadece bizlerin ‘41 kere maşallah’ diyebileceğimiz olaylar karşısında ki yaklaşımını vurgulamaktır. Önemli olanın, sırf kendi egolarımızı tatmin etmek adına ya da sinirlerimize hakim olamayarak, rakiplerimizin övgüye değer işlerini, yok etmeye çalışmak değil o projelerin gelişimine katkılarda bulunmak olduğunu anlamadığımız sürece, hiç kimsenin kendi projesini ve çalışmalarını başarıya ulaştıramayacağını anlamamız gerektiği noktasıdır. Bu çıkarımdan sonra yine de, bu maçta ki ilginç olayla CHP projelerinin ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Ben sadece objektif olmaya çalışıyorum. Her ne kadar Sakaryalı olsam da!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonra, CHP’de ki değişiklikler içerisinde, endişe yaratacak hatta bu 41 kere maşallah dedirtecek politikalar yanında ‘mazallah’ da dedirtecek söylemler ve yapılanmalar olduğunu da söyleyebiliriz. Fakat, her değişimin sancılı olduğu gerçeğini kabul etmek zorundayız. Üstelik bu değişim süreci, referandumu da sayarsak iki seçime denk gelince bardağın dolu taraflarını görme zorunluluğumuz artmaktadır. Her ne kadar, o endişe yaratacak değişimlerin yarattığı sancılar yüreklerimizi dağlasa da!
CHP’nin 41 projesinin maşallahlık olması, ülkemizin, sorunlarının ne kadar ciddi ve gelişmiş ülkelerle karşılaştırma yapıldığında birçok konuda ne kadar gerisinde olduğundan kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, bu projeler, CHP’nin seçim söyleminde olduğu gibi, gerçekten ülkemize ve toplumuza rahat nefes aldıracak projelerdir. Bu projelerin uygulanması için, öyle Başbakan’ın çılgın projesi gibi ne uzun yıllar ne de milyar dolarlara gerek vardır. CHP’nin öyle uzun yıllar iktidarda kalmasına da gerek kalmadan birkaç yılda hayata geçirilebilecek gerçekçi projelerdir. Her ne kadar ufukta CHP iktidarı gözükmese de!
CHP’nin 41 projesinin maşallahlık olması, ülkemizin, sorunlarının ne kadar ciddi ve gelişmiş ülkelerle karşılaştırma yapıldığında birçok konuda ne kadar gerisinde olduğundan kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, bu projeler, CHP’nin seçim söyleminde olduğu gibi, gerçekten ülkemize ve toplumuza rahat nefes aldıracak projelerdir. Bu projelerin uygulanması için, öyle Başbakan’ın çılgın projesi gibi ne uzun yıllar ne de milyar dolarlara gerek vardır. CHP’nin öyle uzun yıllar iktidarda kalmasına da gerek kalmadan birkaç yılda hayata geçirilebilecek gerçekçi projelerdir. Her ne kadar ufukta CHP iktidarı gözükmese de!
Birçok davada görülen adaletsizliklerin temel sebebi olan Özel Yetkili Mahkemelerin, üniversitelerin özgürlükçü ve bilimsel yapıya kavuşmasının önünde ki en büyük engel olan YÖK’ün kaldırılması,
Milli gelirin arttığı iddia edilen bir ülkede, gelir dağılımında ki adaletsizliği azaltacak, aile sigortasının getirilmesi, üniversitelerde harçların, kamuda taşeron işçiliğin kaldırılması, emeklilere milli gelirden pay verilmesi ve intibak(uyum) yasasının çıkarılması,
Milli gelirin arttığı iddia edilen bir ülkede, gelir dağılımında ki adaletsizliği azaltacak, aile sigortasının getirilmesi, üniversitelerde harçların, kamuda taşeron işçiliğin kaldırılması, emeklilere milli gelirden pay verilmesi ve intibak(uyum) yasasının çıkarılması,
Demokratik bir toplum ve çoğulcu siyasi yaşamın oluşması için, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması, antidemokratik seçim yasalarının değiştirilerek liderlerin değil milletin kendi vekillerini seçebileceği yasaların çıkarılması,
Siyasi yaşamda, ahlakın egemen olması ve yolsuzlukların önlenmesi için, dokunulmazlıkların kaldırılması, siyasi ahlak yasası çıkarılması, milletvekilleri ve yöneticilerin mal bildirimlerini düzenli olarak internet ortamından kamuoyuna bildirmesi, Meclis’te başkanlığını muhalefetin yapacağı Kesin Hesap Komisyonu’nun kurulması, Kamu İhale Yasası’nın AB standartlarında yeniden düzenlenmesi,
Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesinin yanı sıra, milli çıkarlar ve halkın menfaatleri dikkate alınarak, GAP Projesinin kaynaklarının amacı dışında kullanılması engellenerek en kısa sürede bitirilmesi, mayınlı arazilerin mayınlardan arındırıldıktan sonra topraksız köylülere verilmesi, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nun, Atatürk’ün vasiyetine uygun olarak eski konumuna getirilmesi,
gibi projelerin gerçekleşmesi halinde ülkenin nasıl rahat nefes alacağını tahmin etmek zor değil!Her ne kadar meydanlarda, bu projeler yerine tencere dibin kara seninki benden kara gibi polemikler yaşanmaya devam etse de!!!
Kaydol:
Yorumlar (Atom)